Analiz

Mesele kömür değil arz güvenliği

Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu yazıda amaç kömürü savunup yenilenebilir enerjiyi sahne dışına itip kötü göstermek değil. Bilakis şunun da altını sıklıkla çizmek isterim. Elbette kamu regülasyon ve birçok konuda yenilenebilir enerji ile ilgili önemli adımlar atıyor ama ve daha fazlası gerekiyor. Kömürün ise ‘Persona non grata’ ilan edilmesini gerektirecek bir durum yok.

Dünya, enerji çağının yeniden tanımlandığı bir dönemden geçiyor. Rüzgar türbinleri, güneş panelleri, yeşil hidrojen sahnede fakat o da ne?

Kuliste, gerilerde duran bir isim daha var: Kömür.

Siemens’in yeni yayımladığı ‘Infrastructure Transition Monitor 2025’ raporu, bu gerçeği en somut haliyle ortaya koyuyor: Artık mesele yalnızca ‘karbonsuzlaşmak’ değil aynı zamanda enerji jeopolitiğinde dirençli kalmak!

Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu yazıda amaç kömürü savunup yenilenebilir enerjiyi sahne dışına itip kötü göstermek değil. Bilakis şunun da altını sıklıkla çizmek isterim. Elbette kamu regülasyon ve birçok konuda yenilenebilir enerji ile ilgili önemli adımlar atıyor ama ve daha fazlası gerekiyor. Kömürün ise ‘Persona non grata’ ilan edilmesini gerektirecek bir durum yok.

YENİ ÇAĞIN ŞİFRESİ, ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİNDE DİRENÇ

Konumuza dönecek olursak, Siemens’in 19 ülkede yaptığı geniş kapsamlı araştırmaya göre, yöneticilerin üçte ikisinden fazlası enerji sistemlerinin gelecekte küresel ticarete değil, yerel ve bölgesel üretime dayanacağını düşünüyor. Katılımcıların yüzde 53’ü ülkelerinde enerji dayanıklılığının olgunlaşma aşamasına geldiğini söylüyor.

Bu bulgular, enerji dünyasının artık küresel iş birliğinden ulusal direnç stratejilerine kaydığını gösteriyor.

Yani enerji artık bir çevre politikası değil, bir savunma mekanizması. Takdir edersiniz ki kömür bu denklemde yeniden güvenlik yakıtı kimliğine bürünüyor.
Jeopolitik krizler, arz kesintileri, fiyat oynaklıkları… Enerjinin yeniden silah olarak kullanıldığı bu dönemde, hükümetler kömürü geçmişin kalıntısı değil, siz isteseniz de istemeseniz de bugünün sigortası olarak konumlandırıyor.

COP30 ÖNCESİ KRİTİK SORU: İNSANLIK NEYE SAHİP OLMAK İSTİYOR? TEMİZ ENERJİ Mİ, ERİŞİLEBİLİR ENERJİ Mİ?

Bu soruyu muhtemelen birçok kişiye sorsanız ben dahil herkes “ikisine de sahip olmak isteriz” diye cevap verecek ama durum o kadar toz pembe değil..

Brezilya’da yapılacak COP30 zirvesi, sanırım bir iklim toplantısından çok dayanıklılık zirvesi haline gelecek. Kaldı ki bundan önce yapılan COP zirvelerinin çıktılarına bakarsanız bir arpa boyu yol gidildiğini göremezsiniz. (Bu arada bu sadece benim düşüncem değil COP toplantılarına katılan birçok kişinin fısıltıyla konuştuğu bir gerçek. Ben, doğru söyleyen 9 köyden kovulur yaşasın 10. Köy dediğim için daha yüksek sesle konuşuyorum sanırım.)

Siemens’in raporuna geri dönecek olursak; İş dünyasının yalnızca yüzde 37’si 2030 karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşabileceğine inanıyor (rapora göre geçen yıl bu oran yüzde 44’tü). Buna karşılık yöneticilerin yüzde 57’si önümüzdeki iki yılda fosil yakıtlara yatırım artışı bekliyor. Yani Trump’ın ağzından konuşacak olursak rüzgar esiyor ama türbin dönmüyor; çünkü enerji güvenliği rüzgarın bile önüne geçmiş durumda. Bu tablo, yeşil dönüşümün idealist bir hedef olmaktan çıkıp jeopolitik zorunluluklarla şekillendiğini kanıtlıyor.

KÖMÜR SİSTEMİN YÜKÜ MÜ TAMPONU MU?

Kömür bugün hala enerji sistemlerinin denge mekanizması. Rüzgarın durduğu, güneşin batığı anlarda devreye giren bir sigorta poliçesi gibi.

Özellikle Asya’da elektrik talebinin hızla arttığı ülkelerde (Çin, Hindistan, Endonezya gibi) kömür olmadan şebeke dengelemesi mümkün değil. Avrupa’da bile, kapatılmış kömür santralleri emre amade tutuluyor; yani fiilen kapalı ama her an yeniden devreye girmeye hazır.

Türkiye açısından da durum farklı değil. Ülkenin elektrik üretiminde kömürün payı hala yüzde 30’un üzerinde. Yaklaşık 21 GW’lık kömür kurulu gücü, arz güvenliğinin için kritik. Yenilenebilir yatırımlar hızla artsa da, sistem kömürü tamamen dışlayacak noktada değil. Şunu belirtmeden geçmek sanırım haksızlık olur. Konuştuğum tüm kömür santral yatırımcıları sistem uygun olursa tamamen yenilenebilir enerjiye dönebiliriz diyor. Sistem dediğimiz şey ise arz güvenliği…

Siemens raporunun en dikkat çekici bulgusu dijitalleşme.
Yöneticilerin yüzde 66’sı, yapay zekanın kritik altyapıları daha dayanıklı hale getirdiğini, yüzde 59’u ise kendi operasyonlarını karbonsuzlaştırmada rol oynadığını söylüyor.

Fakat ironik olan şu: Bu dijital dönüşümün enerjisi hala büyük oranda fosil yakıtlardan geliyor. Yani bir yandan Yapay Zeka ile akıllı şebekeler kuruyoruz, diğer yandan o şebekeyi kömür yakarak besliyoruz. Bu arada belirtmekte fayda var. Herkes Yapay Zekayı konuşuyor ama iklimlendirme konusunda da ilerleyen yıllarda daha fazla enerjiye ihtiyacımız olacak benden söylemesi..

TÜRKİYE’NİN ADIMLARI ROMANTİK DEĞİL REALİST OLMAK ZORUNDA

İster kabul edin ister etmeyin şunu herkesin bilmesi gerekiyor. Enerji dönüşümü Türkiye için bir vitrin projesi değil arz güvenliği dosyası haline geldi.

Yerli linyit, baz yük üretiminde stratejik önemini koruyor. EPDK verilerine göre Türkiye’nin kömürden elektrik üretimi yılda 110 TWh’i geçiyor ve bu üretimin yarıdan fazlasında ithal kömürün payı var. Ancak küresel kırılganlıklar arttıkça, yerli kaynakların önemi giderek artıyor. Tıpkı savunma sanayiinde olduğu gibi, enerji sektörünün de stratejik bağımsızlık ekseninde değerlendirilmesi gerekiyor. Siemens’in ‘enerji dayanıklılığı’ kavramı, aslında Türkiye’nin son beş yıldır fiilen uyguladığı bu politikayı tanımlıyor.

Kömür belki bir gün sahneden çekilip izleyici konumunda olacak ama o gün bugün değil.